Klâsik Edebiyat Bilgisi (Belagat) Bağlamında Anlam
Arap ve İran edebiyatları yoluyla, edebî sanatlara dair kavram ve
tanımlar Türk edebiyatına girmiş, özellikle Klâsik Edebiyat metinleri bu
sanatların etkisi altında yazılagelmiştir. Anlam konusunu ele alırken, bu
bağlamı da göz ardı etmemek gerektiği düşüncesinde olduğumuz için, genel olarak
Divan edebiyatında anlamı içeren ne tür kavramlar ve tanımlar var, bu bölümde
bunun üzerinde durulacaktır.
Edebî bilgiler, belagat, beyan vb. adlandırmalarla ifade edilen edebî
sanatlarda anlam “manaya dayalı sanatlar” adı altında incelenmişse de
“mecazlar” konusunun da anlam içerdiği düşünülerek “mecazlar” ve
“anlam sanatları”
adı altında iki başlıkta, Divan edebiyatında anlam konusu ele alınmıştır.[1]
A.
MECAZLAR
1. Teşbih (Benzetme)
Sözü daha etkili bir duruma getirmek için aralarında türlü yönlerden
ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe
daha üstün olana benzetmektir. Teşbih bir mecaz sanatı değildir.
Çünkü kelimeler gerçek anlamlarında kullanılır.
Benzetmede şu dört öğe yer alır:
a) Benzetilen: Birbirine benzetilen
şeylerden nitelik bakımından daha güçsüz olan.
b) Benzeyen: Birbirine benzetilen
şeylerden nitelik bakımından daha üstün, daha güçlü olan, kendisine benzetilen.
c) Benzetme Yönü: Birbirine benzetilen
şeyler arasındaki ortak ilgi ve benzeyiş. Bu ilgi nitelik bakımından dört
türlüdür.
aklî: Akıl ve mantık ölçüleriyle anlaşılabilen benzetme
hissî: Beş duyu ile anlaşılabilen benzerlik.
hissî: Beş duyu ile anlaşılabilen benzerlik.
hayalî: Ancak hayal gücüyle kavranabilen benzerlik.
vehmî: Gerçekte olmayan benzerlik.
vehmî: Gerçekte olmayan benzerlik.
ç) Benzetme Edatı: Kelimeler
ve kavramlar arasında ilgi kuran edat ya da edat görevinde olan kelimelerden
oluşur. Benzetmelerde şu edatlar kullanılır: gibi, bigi, kimi, sanki,
meğer ki, gûyâ, tıpkı, misl,
misillü, niteki, nitekim, misâl, sıfat, tek, benzer...
Benzetme öğelerinden birinin ya da bir kaçının kullanılıp
kullanılmamasına göre dört türlü benzetme vardır.
a. Ayrıntılı benzetme: Dört öğesi de
bulunan benzetme:
Örnek:
Ahmet tilki gibi kurnazdı.
Gül hasretinle yollara dutsun
kulağını
Nergis gibi
kıyâmete dek çeksin intizâr (Bakî XVI. yüzyıl)
b. Kısaltılmış benzetme: Benzetme yönü
söylenmemiş benzetme.
Örnek:
Ahmet
tilki gibidir.
c. Pekiştirilmiş benzetme: Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.
c. Pekiştirilmiş benzetme: Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.
Örnek:
Ahmet
kurnazlıkta tilkidir.
Lebin letâfeti
söylense goncenin sözü yok
Sözün halâveti
anılsa şekkerin tuzu yok
Dudağın inceliği söylense
goncanın sözü yok. Sözün tatlılığı anılsa şekerin tuzu yok
(Necatî XV. yüzyıl)
ç. Açık
benzetme: Hem benzetme yönü hem de benzetme edatının kullanılmadığı
benzetmedir.
Örnek:
Tilki Ahmet.
Kad
kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
Âh kim
ben hüsnünün bunca belâsın bilmedim
(Ahmed Paşa XV.
Yüzyıl)
2. Mecaz
2. Mecaz
Bir
kelimeyi ya da sözü gerçek anlamı dışında kullanmaktır. Bir kelimenin gerçek
anlamının değil de mecaz anlamının kastedilmesi için iki anlam arasında bir
ilgi bulunması gereklidir. Bu ilgiye "karine (delil)" adı verilir.
Mecaz ikiye ayrılır:
A. Aklî
Mecaz: Bir eylemi asıl özneden başkasına dayandırmaktır. Aklî mecazda
öğeler gerçek anlamlarında kullanılır.
Örnek:
Geçen yıllar saçınızı ağartmış.
Saçı ağartma fizyolojik ve biyolojik gelişmelere değil
geçen yıllara dayandırılmıştır.
B. Lügavî
Mecaz: Bir kelimenin ya da sözün bir ilgi dolayısıyla sözlük anlamlarından
başka anlamları göstermesidir. Mecaz-ı Mürsel ve istiare olmak üzeri ikiye
ayrılır.
I. Mecaz-ı Mürsel (Düzdeğişmece, Metonomi)
Bir sözü gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden kullanmaktır. Bu
türün örneklerine daha çok deyimlerde rastlanır.
Mecaz-ı
mürselde şu iki niteliğin bulunması gerekir:
a. Kelimenin
ya da sözün gerçek anlamının dışında kullanılması.
b. Gerçek
anlamında kullanılmasını engeleyen bir durumun olması.
Örnek:
göze girmek
Burada göz kelimesi gerçek anlamı
dışında kullanılmıştır. Çünkü gerçekte bir insanın gözüne girilmesi mümkün
değildir.
Bir nice
doyunca kanalım câm-ı murâda
Bir lahza
komaz sâki-i devrân elimizde
(Nefî XVII. yüzyıl)
II. İstiare (Eğretileme,
Metafor)
Bir sözü benzetme amacıyla
başka bir sözün yerine kullanmaktır. Bu sanatta hem mecaz, hem de benzetme
özellikleri vardır. İstiarede üç niteliğin bulunması gerekir.
a. Kelimenin
gerçek anlamı dışında kullanılması.
b. Benzetme
amacının bulunması.
c. Kelimenin
gerçek anlamında kullanılmasını engelleyen bir durumun bulunması.
Örnek:
Soğuk ay öptü beyaz ensesini.
(Yahya Kemal
Beyatlı XX. yüzyıl)
Burada öptü kelimesi mecaz anlamda kullanılmıştır. Öpmek fiilinin gerçek
anlamında kullanılmasına imkân yoktur. Çünkü ayın dudağı olamayacağı gibi bir
engel vardır.
İstiare ifadeyi daha canlı, daha güzel, şiddetli ve heyecanlı hâle
getirir. Bu özelliğinden dolayı çok kullanılan edebî sanatlardan biridir.
a)
Açık
istiare: Benzetme öğelerinden yalnızca benzeyen
ile yapılan istiaredir. Bu türden istiarede benzetilen söylenmez. Divan
edebiyatındaki mazmun(kalıplaşmış mecaz)ların çoğu açık istiare durumundadır.
Örnek:
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler
batıyor.
(Mehmed Âkif Ersoy XX. yüzyıl) Güneşten maksat "Türk askeri"dir.
b)
Kapalı
istiare: Benzetme öğelerinden yalnız benzetilenle
yapılan istiaredir. Bu türlü istiarede benzeyen söylenmez.
Örnek:
Minnet
Hudâ'ya devlet-i dünyâ fenâ bulur
Bâkî
kalır sahîfe-i âlemde adımız
(Bakî XVI. yüzyıl)
c)
Yaygın
istiare: Benzetmenin temel öğelerinden yalnız biriyle, çok sayıda
benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir. Aşağıdaki örnekte "ruh" gemiye benzetilmiştir.
Örnek:
SESSİZ GEMİ
Artık
demir almak vakti gelmişse zamandan
Meçhule
giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç
yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de
bir kol.
Rıhtımda
kalanlar bu seyahattan elemli
Günlerce
siyah ufka bakar gözleri nemli,
Bîçâre
gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı
hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada
sevilmiş ve seven nafile bekler.
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
(Yahya Kemal Beyatlı XX. yüzyıl)
(Yahya Kemal Beyatlı XX. yüzyıl)
3. Kinaye
Bir kelime ya da sözün gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden
anlatılmasıdır. Bu türün mecaz-ı mürselden farkı, gerçek anlamı çağırıştırmayan
engelleyici durumun olmamasıdır.
Örnek: eli açık Burada gerçek anlamda bir insanın
avuç içi açıktır, denilebilir. Ama asıl maksat mecaz anlamdadır. İnsanın cömertliği dile getirilmektedir.
Hân-ı
ihsânına ermez elimiz ol şâhın
Ni'met-i vaslına bî-hûde heman diş bileriz
O sevgilinin bağış sofrasına elimiz ulaşmaz.Ona
kavuşma nimetine boşuna diş
bileriz.
(Bağdatlı
Ruhî XVI. yüzyıl)
4. Ta'riz (Taşlama)
Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Sözün gerçek
anlamı doğruymuş gibi görünse de asıl amaç sözün ters anlamına yüklenmiştir. Bu
sebeple ta'riz sanatı bir kişiyi ya da durumu alaya almak ve iğnelemek amacıyla
yapılır.
Örnek:
Kibirli
bir insana " Ne kadar alçakgönüllüsünüz."
demek.
Pâre-i
elmâs eker açtığı zahma o şûh
Lutfu var
olsun eder ihsân ihsân üstüne
O sevgili açtığı yaraya elmas parçası eker.Bu lutfu
devam etsin, iyilik sütüne
iyilik eder.
(Rasîh
XVIII. yüzyıl)
5. Teşhis (Kişileştirme) ve İntak
(Konuşturma)
Teşhis, insan dışındaki canlı ve
cansız varlıklara insana ait nitelikler vermektir. İntak ise o varlıkları
konuşturmaktır. Bu sanatlarla ilgili örnekler daha çok masal ve fabllarda
bulunur.
Örnek:
Gül hasretinle yollara dutsun kulağını
Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr
(Bakî XVI. yüzyıl)
B . ANLAM SANATLARI
1. İhâm
İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin bir dize ya da beyit
içinde bütün anlamlarını kastetederek kullanmaktır.
Örnek:
Güzellerde vefâ olmaz demek yanlıştır ey Bâkî
Olur
va'llâhi bi'llâhi heman yalvarı
görsünler
(Bakî XVI. yüzyıl)
Burada yalvar hem yalvarmak fiilini hem de eskiden İran'da kullanılan bir
para çeşidini karşılamaktadır.
Her iki anlamda aynı anda kastedilmiştir.
2. Tevriye
İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimeyi bir dize ya da beyit
içinde yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kastederek kullanmaktır.
Örnek:
Sakın Mecnûn'u sanman ehl-i aşkın ihtiyârıdır
Güzel sevmekte zîrâ kimseye hiç ihtiyâr olmaz
Güzel sevmekte zîrâ kimseye hiç ihtiyâr olmaz
(Bakî XVI. yüzyıl)
Burada ihtiyâr kelimesi yaşlı
ve kendi iradesi ile seçme şeklinde iki anlam yüklenmiştir. Ancak asıl
kastedilen uzak anlamı olan "kendi iradesi ile seçme"dir.
3. Tenâsüb
Bir konu üzerinde aralarında türlü ilgiler bulunan en az iki kelime,
terim ve deyimi bir dize ya da beyit içinde yerli yerinde kullanmaktır. Ancak
bu kelimeler arasında karşıtlık bulunmaması gerekir.
Örnek:
Mest
olupdur çeşm ü ebrûnun hayâlinde imâm
Okumaz mihrâbda bir harf-i Kur'ân'ı
dürüst
Cami imamı, sevgilinin kaşı ve gözü ile
kendinden geçip, mihrapta Kur'an'ı düzgün okumaktan âciz düşer.
(Ahmed Paşa XV.
yüzyıl)
4. Leff ü Neşr
Genellikle bir beyit içinde, birinci dizede en az iki şeyi söyleyip,
ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkları vermektir.
Örnek:
Gül-i
ruhsâruna karşu gözümden kanlu ahar
su
Habîbüm fasl-ı güldür bu ahar sular bulanmaz mı
(Fuzûlî XVI.
yüzyıl)
Burada sevgilinin güle benzeyen
yanağı, güllerin açtığı bahar mevsimi ile, gözünden akan kanlı yaşlar da
baharda suların bulanık akması ile ilgilidir
5. Tecâhül-i Ârif
Bilinen
bir gerçeği, bir nükteye dayanarak
bilmiyormuş gibi söylemektir.
Örnek:
Göz gördü
gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbânın
olam var mı benim bunda günâhım
(Nahifî)
Burada
şair kendi iradesi ile sevdiği halde bilerek günahsız olduğunu ifade ediyor.
Burada
şair evreni Tanrı’nn yarattığını bildiği halde bilmemezlikten geliyor.
6. Hüsn-i Ta'lil
Herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini, hayalî ve güzel bir sebebe
bağlamaktır. Ancak sebebin kesin bir yargıya dayanması gerekir.
Örnek:
Bâğa sen
serv-i revânı bir kadem bassın deyü
Hayli döküldü saçıldı yoluna berg-i hazân
Bahçeye sen servi, ayak bassın diye sonbahar
yaprakları yoluna döküldü.
(Bâkî XV. yüzyıl)
Ayın surun ucunu burç
edinmesiyle, hüs-i ta’lil sanatı yapılmıştır.
7. Telmih
Söz arasında herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir
inanca, yaygın bir atasözüne işaret etmek, onu anımsatmaktır.
Örnek:
Ben
şairim o kâmet-i mevzûnu doğrusu
Sevmem
desem de bil ki yalan söylerim sana
Aldanma ki o sülün boyluyu sevmem desem de,
inanma, yalan söylerim.
(Nedîm XVII. yüzyıl)
Burada
"Şairler yalancıdır."
anlamındaki hadis-i şerife telmih vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder