19 Mayıs 2015 Salı

Edebi Sanatlar

Klâsik Edebiyat Bilgisi (Belagat) Bağlamında Anlam

             Arap ve İran edebiyatları yoluyla, edebî sanatlara dair kavram ve tanımlar Türk edebiyatına girmiş, özellikle Klâsik Edebiyat metinleri bu sanatların etkisi altında yazılagelmiştir. Anlam konusunu ele alırken, bu bağlamı da göz ardı etmemek gerektiği düşüncesinde olduğumuz için, genel olarak Divan edebiyatında anlamı içeren ne tür kavramlar ve tanımlar var, bu bölümde bunun üzerinde durulacaktır.
            Edebî bilgiler, belagat, beyan vb. adlandırmalarla ifade edilen edebî sanatlarda anlam “manaya dayalı sanatlar” adı altında incelenmişse de “mecazlar” konusunun da anlam içerdiği düşünülerek “mecazlar” ve
anlam sanatları” adı altında iki başlıkta, Divan edebiyatında anlam konusu ele alınmıştır.[1]
 

A.  MECAZLAR

 1. Teşbih (Benzetme)
 
            Sözü daha etkili bir duruma getirmek için aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün olana benzetmektir. Teşbih bir mecaz sanatı değildir.
Çünkü kelimeler gerçek anlamlarında kullanılır.
 
            Benzetmede şu dört öğe yer alır:
 
a)  Benzetilen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha güçsüz olan.
 
b)  Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün, daha güçlü olan, kendisine benzetilen.
 
c)  Benzetme Yönü: Birbirine benzetilen şeyler arasındaki ortak ilgi ve benzeyiş. Bu ilgi nitelik bakımından dört türlüdür.
 
            aklî: Akıl ve mantık ölçüleriyle anlaşılabilen benzetme          
            hissî: Beş duyu ile anlaşılabilen benzerlik.
            hayalî: Ancak hayal gücüyle kavranabilen benzerlik.           
            vehmî: Gerçekte olmayan benzerlik.
 
            ç) Benzetme Edatı: Kelimeler ve kavramlar arasında ilgi kuran edat ya da edat görevinde olan kelimelerden oluşur. Benzetmelerde şu edatlar kullanılır: gibi, bigi, kimi, sanki, meğer ki, gûyâ, tıpkı, misl, misillü, niteki, nitekim, misâl, sıfat, tek, benzer...
            Benzetme öğelerinden birinin ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dört türlü benzetme vardır.
 
a.  Ayrıntılı benzetme: Dört öğesi de bulunan benzetme:
            Örnek:
           Ahmet tilki gibi kurnazdı.
             
   Gül hasretinle yollara dutsun kulağını                 
   Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr            (Bakî XVI. yüzyıl)
b.  Kısaltılmış benzetme: Benzetme yönü söylenmemiş benzetme.
            Örnek:
            Ahmet tilki gibidir.
c.   Pekiştirilmiş benzetme: Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.
            Örnek:
            Ahmet kurnazlıkta tilkidir.
            Lebin letâfeti söylense goncenin sözü yok         
            Sözün halâveti anılsa şekkerin tuzu yok 
Dudağın inceliği söylense goncanın sözü yok. Sözün tatlılığı anılsa şekerin tuzu  yok
                                               (Necatî XV. yüzyıl)
ç. Açık benzetme: Hem benzetme yönü hem de benzetme edatının kullanılmadığı benzetmedir.
            Örnek:
            Tilki Ahmet.
 
            Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
            Âh kim ben hüsnünün bunca belâsın bilmedim 
                                               (Ahmed Paşa XV. Yüzyıl)
2. Mecaz
Bir kelimeyi ya da sözü gerçek anlamı dışında kullanmaktır. Bir kelimenin gerçek anlamının değil de mecaz anlamının kastedilmesi için iki anlam arasında bir ilgi bulunması gereklidir. Bu ilgiye "karine (delil)" adı verilir.
 
Mecaz ikiye ayrılır:
 
A. Aklî Mecaz: Bir eylemi asıl özneden başkasına dayandırmaktır. Aklî mecazda öğeler gerçek anlamlarında kullanılır.
 
Örnek:
 
Geçen yıllar saçınızı ağartmış.
Saçı ağartma fizyolojik ve biyolojik gelişmelere değil geçen yıllara dayandırılmıştır.
 
B. Lügavî Mecaz: Bir kelimenin ya da sözün bir ilgi dolayısıyla sözlük anlamlarından başka anlamları göstermesidir. Mecaz-ı Mürsel ve istiare olmak üzeri ikiye ayrılır.
  
            I. Mecaz-ı Mürsel (Düzdeğişmece, Metonomi)
 
            Bir sözü gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden kullanmaktır. Bu türün örneklerine daha çok deyimlerde rastlanır.
            Mecaz-ı mürselde şu iki niteliğin bulunması gerekir:
a.  Kelimenin ya da sözün gerçek anlamının dışında kullanılması.
b.  Gerçek anlamında kullanılmasını engeleyen bir durumun olması.
            Örnek:
            göze girmek
 
            Burada göz kelimesi gerçek anlamı dışında kullanılmıştır. Çünkü gerçekte bir insanın gözüne girilmesi mümkün değildir.
 
            Bir nice doyunca kanalım câm-ı murâda
            Bir lahza komaz sâki-i devrân elimizde
                                                           (Nefî XVII. yüzyıl)
              II. İstiare (Eğretileme, Metafor)
            Bir sözü benzetme amacıyla başka bir sözün yerine kullanmaktır. Bu sanatta hem mecaz, hem de benzetme özellikleri vardır. İstiarede üç niteliğin bulunması gerekir.
 
a.  Kelimenin gerçek anlamı dışında kullanılması.
b.  Benzetme amacının bulunması.
c.   Kelimenin gerçek anlamında kullanılmasını engelleyen bir durumun bulunması.
            Örnek:
            Soğuk ay öptü beyaz ensesini.
                                   (Yahya Kemal Beyatlı XX. yüzyıl)
            Burada öptü kelimesi mecaz anlamda kullanılmıştır. Öpmek fiilinin gerçek anlamında kullanılmasına imkân yoktur. Çünkü ayın dudağı olamayacağı gibi bir engel vardır.
            İstiare ifadeyi daha canlı, daha güzel, şiddetli ve heyecanlı hâle getirir. Bu özelliğinden dolayı çok kullanılan edebî sanatlardan biridir.
 
a)                  Açık istiare: Benzetme öğelerinden yalnızca benzeyen ile yapılan istiaredir. Bu türden istiarede benzetilen söylenmez. Divan edebiyatındaki mazmun(kalıplaşmış mecaz)ların çoğu açık istiare durumundadır.
            Örnek:
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor                                 
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. 
                                               (Mehmed Âkif Ersoy XX. yüzyıl) Güneşten maksat "Türk askeri"dir.
 
b)                  Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden yalnız benzetilenle yapılan istiaredir. Bu türlü istiarede benzeyen söylenmez.
            Örnek:
            Minnet Hudâ'ya devlet-i dünyâ fenâ bulur
            Bâkî kalır sahîfe-i âlemde adımız
                                               (Bakî XVI. yüzyıl)
 c)                   Yaygın istiare: Benzetmenin temel öğelerinden yalnız biriyle, çok sayıda benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir. Aşağıdaki örnekte "ruh" gemiye benzetilmiştir.
 Örnek:
            SESSİZ GEMİ
            Artık demir almak vakti gelmişse zamandan
            Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
            Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
            Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
            Rıhtımda kalanlar bu seyahattan elemli
            Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
            Bîçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu!
            Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
            Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler.
           Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler                                  
                     (Yahya Kemal Beyatlı XX. yüzyıl)
3. Kinaye
            Bir kelime ya da sözün gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden anlatılmasıdır. Bu türün mecaz-ı mürselden farkı, gerçek anlamı çağırıştırmayan engelleyici durumun olmamasıdır.

Örnek: eli açık  Burada gerçek anlamda bir insanın avuç içi açıktır, denilebilir. Ama asıl maksat mecaz anlamdadır. İnsanın cömertliği dile getirilmektedir.
 
            Hân-ı ihsânına ermez elimiz ol şâhın      
            Ni'met-i vaslına bî-hûde heman diş bileriz  
O sevgilinin bağış sofrasına elimiz ulaşmaz.Ona kavuşma nimetine boşuna diş 
bileriz.
                                   (Bağdatlı Ruhî XVI. yüzyıl)
   4. Ta'riz (Taşlama)
            Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Sözün gerçek anlamı doğruymuş gibi görünse de asıl amaç sözün ters anlamına yüklenmiştir. Bu sebeple ta'riz sanatı bir kişiyi ya da durumu alaya almak ve iğnelemek amacıyla yapılır.
            Örnek:
            Kibirli bir insana " Ne kadar alçakgönüllüsünüz." demek.
            
            Pâre-i elmâs eker açtığı zahma o şûh  
            Lutfu var olsun eder ihsân ihsân üstüne            
O sevgili açtığı yaraya elmas parçası eker.Bu lutfu devam etsin, iyilik sütüne 
iyilik eder.
                                               (Rasîh XVIII. yüzyıl)

5. Teşhis (Kişileştirme) ve İntak (Konuşturma)
            Teşhis, insan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana ait nitelikler vermektir. İntak ise o varlıkları konuşturmaktır. Bu sanatlarla ilgili örnekler daha çok masal ve fabllarda bulunur.
            Örnek:
            Gül hasretinle yollara dutsun kulağını
            Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr
                                               (Bakî XVI. yüzyıl)
  

B . ANLAM SANATLARI

1.  İhâm

          İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin bir dize ya da beyit içinde bütün anlamlarını kastetederek kullanmaktır. 
            Örnek:
            Güzellerde vefâ olmaz demek yanlıştır ey Bâkî
            Olur va'llâhi bi'llâhi heman yalvarı görsünler
                                               (Bakî XVI. yüzyıl)
            Burada yalvar hem yalvarmak fiilini hem de eskiden İran'da kullanılan bir para çeşidini karşılamaktadır.
Her iki anlamda aynı anda kastedilmiştir.

2.  Tevriye
            İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimeyi bir dize ya da beyit içinde yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kastederek kullanmaktır.
            Örnek:
            Sakın Mecnûn'u sanman ehl-i aşkın ihtiyârıdır           
            Güzel sevmekte zîrâ kimseye hiç ihtiyâr olmaz
                                                           (Bakî XVI. yüzyıl)
            Burada ihtiyâr kelimesi yaşlı ve kendi iradesi ile seçme şeklinde iki anlam yüklenmiştir. Ancak asıl kastedilen uzak anlamı olan "kendi iradesi ile seçme"dir.

3.  Tenâsüb
            Bir konu üzerinde aralarında türlü ilgiler bulunan en az iki kelime, terim ve deyimi bir dize ya da beyit içinde yerli yerinde kullanmaktır. Ancak bu kelimeler arasında karşıtlık bulunmaması gerekir.
            Örnek:
            Mest olupdur çeşm ü ebrûnun hayâlinde imâm 
            Okumaz mihrâbda bir harf-i Kur'ân'ı dürüst  
Cami imamı, sevgilinin kaşı ve gözü ile kendinden geçip, mihrapta Kur'an'ı düzgün okumaktan âciz düşer.
                                               (Ahmed Paşa XV. yüzyıl)
4.  Leff ü Neşr
            Genellikle bir beyit içinde, birinci dizede en az iki şeyi söyleyip, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkları vermektir.
            Örnek:
            Gül-i ruhsâruna karşu gözümden kanlu ahar su
            Habîbüm fasl-ı güldür bu ahar sular bulanmaz mı
                                                                       (Fuzûlî XVI. yüzyıl)
            Burada sevgilinin güle benzeyen yanağı, güllerin açtığı bahar mevsimi ile, gözünden akan kanlı yaşlar da baharda suların bulanık akması ile ilgilidir

5.  Tecâhül-i Ârif
            Bilinen bir gerçeği, bir nükteye  dayanarak bilmiyormuş gibi söylemektir.
            Örnek:
            Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
            Kurbânın olam var mı benim bunda günâhım
                                                                                  (Nahifî)
            Burada şair kendi iradesi ile sevdiği halde bilerek günahsız olduğunu ifade ediyor.
             Burada şair evreni Tanrı’nn yarattığını bildiği halde bilmemezlikten geliyor.

 6.  Hüsn-i Ta'lil
            Herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini, hayalî ve güzel bir sebebe bağlamaktır. Ancak sebebin kesin bir yargıya dayanması gerekir.
            Örnek:
            Bâğa sen serv-i revânı bir kadem bassın deyü   
            Hayli döküldü saçıldı yoluna berg-i hazân         
  
Bahçeye sen servi, ayak bassın diye sonbahar yaprakları yoluna döküldü.
                                               (Bâkî XV. yüzyıl)
            Ayın surun ucunu burç edinmesiyle, hüs-i ta’lil sanatı yapılmıştır.

7.  Telmih
            Söz arasında herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca, yaygın bir atasözüne işaret etmek, onu anımsatmaktır.
            Örnek:
            Ben şairim o kâmet-i mevzûnu doğrusu 
            Sevmem desem de bil ki yalan söylerim sana
 
Aldanma ki o sülün boyluyu sevmem desem de, inanma, yalan söylerim.
                                                           (Nedîm XVII. yüzyıl)

            Burada "Şairler yalancıdır." anlamındaki hadis-i şerife telmih vardır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder